4 Nisan 2014 Cuma

İNSANLAR

VÜCUDUMUZDAKİ SİSTEMLER
İnsan vücudundaki sistemler, fizyolojik olarak aynı işlevi gören yapısal organ birlikleridir.
Mükemmel bir organizma olan insan vücudunda, vücudun yaşamsal faaliyetlerini sağlıklı ve yeterli seviyede devam ettirebilmesi için bütün organların sağlıklı olarak çalışması gerekir. Organların sağlıklı ve birbirleriyle uyumlu hareket etmeleri sistemlerin sağlıklı olmasını, vücudumuzdaki sistemlerin sağlıklı çalışması da bütün vücudumuzun sağlıklı olmasını sağlar.
Vücudumuzdaki sistemler nelerdir?
     Vücudumuzu meydana getiren başlıca sistemler; Sindirim Sistemi, Dolaşım Sistemi, Boşaltım Sistemi, Sinir Sistemi, Solunum Sistemi, Lenf Sistemi, Üreme Sistemi, Hareket ve Destek Sistemidir.

DOLAŞIM SİSTEMİ
 

DOLAŞIM SİSTEMİ

    Çok hücreli canlılarda besin ve oksijenin tüm hücrelere ulaşmasını sağlayan sisteme dolaşım sistemi denir. Ayrıca dolaşım sistemi, hücrelerde metabolik faaliyetler sonucu oluşmuş karbon dioksit ve diğer zararlı maddelerin uzaklaştırılmasını sağlar. 
1. Dolaşım Sisteminin Kısımları
İnsanda dolaşım sistemi üç kısımdan oluşur : Kalp, damarlar ve kan.
    KALP
 
    Kalp, göğüs boşluğunda iki akciğer arasında yer alır. Kalp hızlı, güçlü ve istemsiz çalışan kaslardan oluşur. Kasılıp-gevşeyerek kanın damar içinde hareket etmesini sağlar.
Kalbin üzerinde kalın bir zar vardır. Kalple zar arasında kaygan bir sıvı bulunur. Bu kalbin rahat çalışmasını sağlar ve darbelerde zarar görmesini önler.
İnsanda kalp, iki kulakçık ve iki karıncık olmak üzere dört gözlüdür. Kalbin sağ bölümünde kirli, sol bölümünde temiz kan vardır. Kulakçık ve karıncıklar, sırayla kasılıp gevşeyerek kanın damarlarda hareketini sağlar. Kulakçık ve karıncıklar arasında bulunan kapakçıklar, kanın tek yönlü ilerlemesini sağlar.
DAMARLAR
 
Üç çeşit damar vardır.
a. Atardamar: Kalpten vücuda kan taşıyan damarlara denir.
Akciğer atardamarı hariç diğer atardamarlar oksijence zengin temiz kan taşır. Yüksek basınca dayanaklıdırlar. En büyük atardamar, kalpten vücuda temiz kanın gönderildiği  “aort”  atardamarıdır.
b. Toplardamar: Vücutta kirlenmiş kanın vücuda taşınmasını (karbondioksitçe zengin) sağlayan damarlardır.

   KAN
 
Vücudun tek sıvı dokusudur. Kalbin etkisiyle damarlar içerisinde hareket eder.
Kanın Yapısı
Kan, plâzma (serum) ve kan hücrelerinden oluşur. Kanın plâzma kısmı su, protein, organik ve inorganik maddelerden oluşur. Kanın yapısında değişik görevler alan 3 çeşit kan hücresi bulunur.
a. Alyuvar (Eritrosit): Kana kırmızı renk verir. Karaciğer, dalak ve kırmızı kemik iliğinde üretilir. Alyuvar, yapısında bulunan hemoglobin proteinleri yardımıyla oksijen ve karbon dioksit taşır. Alyuvarlar oksijeni
b. Akyuvar (Lökosit): Vücudumuzu mikroplara karşı korur.
c. Kan pulcukları (Trombosit): Kırmızı kemik iliğinde, büyük hücrelerin parçalanmasıyla oluşur. Yaralanma ve kesiklerde kanın pıhtılaşmasını sağlar.
2. Kan Dolaşımı
İnsanda, kan dolaşımı büyük ve küçük kan dolaşımı olmak üzere ikiye ayrılır.
a. Küçük Kan Dolaşımı
Vücutta kirlenen kanın temizlendiği dolaşım çeşididir. Sağ karıncıkta başlar, sol kulakçıkta biter. Sağ karıncıktaki kirli kan akciğer atardamarıyla akciğere götürülüp temizlenir. Temizlenen kan, akciğer toplardamarıyla kalbin sol kulakçığına getirilir. Bu dolaşıma küçük kan dolaşımı denir.
b. Büyük Kan Dolaşımı
Akciğerde temizlenen kanın vücuda dağıtılıp, vücutta kirlenen kanın kalbe getirildiği dolaşım çeşididir. Sol karıncıkta başlar, sağ kulakçıkta biter. Sol karıncıktaki temiz kan, aort atardamarı ve diğer atardamarlarla iç organlara ve tüm dokulara taşınır. Kılcallarda oksijen ve karbondioksit değişimi olur. Kirlenen kan toplardamarlarla kalbin sağ kulakçığına getirilir.
Kan Grupları
 
İnsanda kan gruplarını alyuvarın üzerinde bulunan bazı proteinler belirler.

   Kan nakillerinde, O grubu diğer bütün gruplara kan verebilir. AB grubu bütün gruplardan kan alabilir. A ve B grupları ise hem kendi grubundan hem de O grubundan alabilir.
Rh(+) …  Rh(+) ve Rh(–) den alır.
Rh(–) ….  Rh(–) den alır.
Kan grubu Rh(–) olan bir insanın kanında Rh(+)’e karşı antikor oluşmasına kan uyuşmazlığı denir. Anne Rh(–) çocuk Rh(+) ise anne ve çocuk arasında kan uyuşmazlığı görülür.
 Dolaşım Sisteminin Sağlığı
Dolaşım sisteminin sağlığını olumsuz etkileyen en önemli etkenler sigara, alkol ve kirli havadır.
Sigaradaki nikotin, kanın mikroplara karşı direncini azaltır. Alkol, damarların esnekliğini bozarak genişletir. Çocuklukta geçirilen enfeksiyonlar ve bademcik hastalıkları kalbi olumsuz etkiler. Uzun süre ayakta kalmak veya hareketsiz kalmak, toplardamar kapakçıklarını bozarak varise sebep olur.
Hepatit B ve C, tetanos, sıtma, kuduz, tifüs ve AIDS kan yoluyla bulaşan hastalıklardır. Dolaşım sisteminin sağlığının korunması için, dengeli beslenilmeli, düzenli spor yapılmalı, sigara ve alkol gibi zararlı maddelerden uzak durulmalıdır. Kalbi yoracak, yaşa ve bedene uygun olmayan işlerde çalışılmamalıdır.Tetanos Aşısı: Tetanos mikropları yara, kesik gibi yerlerden kan yoluyla vücuda girer. Tetanos hastalığına yakalanmamak için aşı olmak gerekir. Tetanos aşısı çok küçük yaşlarda yaptırıldığında vücut hastalığa karşı bağışıklık kazanır. Nabız ve Tansiyon Kalp, her kasılışında basınç yaparak atardamarlara kan pompalar. Kan basıncının etkisiyle damarlar genişler ve hemen ardından daralır. Kan, damarlarda boğum boğum ileriye doğru gider. Kanın damarlardaki bu hareketi, nabız dalgalarına sebep olur. Nabız, kalbin atış hızıyla aynı hızdadır. Kanın damar duvarlarına yaptığı basınca tansiyon denir. Kalbin kasılması sırasında oluşan basınca büyük tansiyon, kalbin dinlenmesi sırasında oluşan basınca küçük tansiyon denir.


   SİNDİRİM SİSTEMİ
                 
SİNDİRİM SİSTEMİ
                                            



 
Sindirim Sistemi Nedir? 
 Vücudumuzun yaşamını sürdürebilmesi için karbonhidrat, yağ, protein, vitamin, su ve mineraller gibi maddelere ihtiyaç vardır. Bu maddeleri de çeşitli besinler yoluyla elde ederiz. Fakat, besinlerle gelen bu maddeler, vücudun kullanabilmesi için fazla büyüktür. İşte, vücuda alınan bu besin maddelerinin ve içeriklerinin kana ve hücrelere geçebilecek kadar küçük parçalara ayrılması işlemine sindirim denir. Bu olayı gerçekleştiren sisteme de sindirim sistemi adı verilir.
Besinlerin sindirimi mekanik ve kimyasal olarak iki açıdan yapılır. Örneğin, dişler mekanik sindirimde, tükürük ise besinlerin kimyasal sindiriminde görev alır.
Sindirim Sisteminin Görevleri: Besinleri küçük parçalara ayırmak, sonra besinin içeriğindeki protein, karbonhidrat, yağ, su gibi molekülleri ayrıştırarak kan dolaşımı vasıtası ile hücrelere ulaştırmaktır.
Sindirim Nasıl Gerçekleşir? Sindirim bir dizi mekanik ve kimyasal işlemler sonucu gerçekleşir. İlk olarak sindirim ağızda başlar. Ağızda, öncelikle besinler dişler yardımı ile ufak parçalara ayrılarak, mekanik olarak sindirime tabi tutulur. Bu arada, tükrük salgısı ile de besinler bir yandan yumuşatılırken bir yandan da içeriğindeki karbonhidratlar sindirime tabi tutulur. Ağızda çiğnenen besinler yutak yardımı ile yemek borusuna oradan da mideye ulaştırılır. Mide bir yandan kasılıp gevşeyerek mekanik sindirim yaparken bir yandan da mide özsuyu yardımı ile besinlerdeki proteinlerin kimyasal sindirimini gerçekleştirir. Mideden ince bağırsağa geçen besinler artık iyice küçük parçalara ayrılmıştır. İnce bağırsakta besinlerin karbonhidrat, protein ve yağları iyice sindirilerek kana karışmak üzere emilir. Son olarak besinlerden geriye kalan posa kalın bağırsağa ulaşır. Kalın bağırsakta ise posada kalan su ve mineraller emilir. Besin maddelerinin vücudumuz tarafından kullanılmayan kısımları da vücuttan atılmak üzere anüse yollanır.
Sindirim Sistemi Organları Nelerdir? İnsanda sindirim sistemini meydana getiren organ ve yapılar sırası ile ağız boşluğu, dil, diş, tükrük bezleri, yemek borusu, mide, on iki parmak bağırsağı, ince bağırsak ve kalın bağırsak olarak sayılabilir. Sindirim sistemine yardımcı organlar ise karaciğer ve pankreastır.
En sık rastlanan sindirim sistemi hastalıkları bulantı, kusma, kabızlık, ishal, gastrit, ülser, safra kesesi iltihabı ve taşı, siroz ve basur olarak sayılabilir.
   
BOŞALTIM SİSTEMİ
         
BOŞALTIM SİSTEMİ
                                   
       Boşaltım Sistemi Nedir? Vücuttaki fazla suyun ve suda erimiş halde zararlı ya da gereğinden fazla bulunan maddelerin hücrelerden ve vücut sıvısından uzaklaştırılması olayına boşaltım adı verilir. Vücuttaki zararlı maddelerin vücuttan uzaklaştırılması için bir çok sistem birlikte çalışır. Bu sistemlerden birisi de boşaltım olayını gerçekleştiren boşaltım sistemidir.
Boşaltım Sisteminin Görevleri: Sindirim yoluyla kana ve hücrelere ulaşan besin maddeleri enerji verici, onarıcı ve düzenleyici olarak kullanıldıktan sonra ortaya çıkan fazla su, ürik asit, madensel tuzlar ve karbondioksit gibi atık maddelerin vücuttan uzaklaştırılmasından sorumludur.
Boşaltım Nasıl Gerçekleşir? Böbreklerde süzülen kandaki zararlı maddeler ayrıştırılarak idrar kanalı aracılığıyla vücuttan uzaklaştırılır. Bunun yanında, terleme, nefes alış verişi gibi, vücuttaki zararlı maddeleri dışarı atmak için kullanılan yardımcı sistemler de boşaltım sisteminin yan kolunu oluşturur. Bu nedenle, boşaltım denince akla sadece dışkılama gelmemelidir.
Boşaltım Sistemi Organları Nelerdir? Boşaltım sisteminde görev alan temel organlar ve yapılar böbrekler, üreterler, sidik kanalı ve idrar kesesidir. Boşaltım sistemi içinde kanın temizlenmesinden sorumlu başlıca organ böbreklerdir. Ayrıca, böbreklere yardımcı olarak deri, akciğer, karaciğer ve kalın bağırsak yardımıyla da karbondioksit, fazla su ve mineraller, üre, safra tuzları gibi zararlı atıklar dışarı atılır.

Böbrek yetmezliği, böbrek taşı, böbrek iltihabı, nefrit, üremi, albümin, mesane iltihabı, sistit en sık rastlanan boşaltım sistemi hastalıkları olarak sayılabilir.


     SİNİR SİSTEMİ

    






Çok hücreli, gelişmiş yapılı canlıların (insanlar, omurgalı ve bazı omurgasız hayvanlar) vücudu özel görevler yapan organ ve sistemlerden oluşur. Vücudu oluşturan kalp, akciğer, kas, böbrek, mide… gibi organlar ile bazı organların oluşturduğu dolaşım, boşaltım, solunum, sindirim… gibi sistemlerin birbirine bağlı, koordineli ve ahenkli çalışmasını sağlayan, yöneten sisteme sinir sistemi denir. İnsanda sinir sistemi vücudu etkileyen iç ve dış etkiler karşısında, organ ve sistemlerin çalışmasını düzenler. Sinir sistemi vücuttaki uyarılma, değerlendirme, uyarma, görevlerini etkili ve hızlı bir şekilde gerçekleştirir. Sinir sistemi yapı ve görevlerindeki farklılığa dayanarak kısımlara ayrılır. Bunlar merkezi ve çevresel sinir sistemleridir.

Merkezi Sinir Sistemi

Sinir sisteminin yönetim ve değerlendirme ile ilgili kısmıdır. Vücudun idare merkezi olup organ ve sistemlerin çalışma düzenlerini ayarlar. Merkezi sinir sistemi özel sinirsel organlardan oluşur. Kafatası ve omurga kemikleri arasında korunan bu sinirsel organlar beyin, beyincik, omurilik soğanı ve omuriliktir.

a) Beyin : Merkezi sinir sisteminin en önemli organı olan beyin, kafatası içerisinde bulunur. Süngersi ve çok hassas yapıda olan beyni, kafatası kemikleri çarpma, vurma, darbe, mikroplar… gibi dış etkilere karşı korur. Milyonlarca sinir hücresinin örümcek ağı şeklinde birleşmesiyle oluşan beyin, simetrik yapılı olup sağ ve sol iki yarım küreden oluşur. Beyin yarım kürelerinin yüzeyinin girintili çıkıntılı yapıda olması beynin yüzeyini genişletir. Vücudun irade merkezi olan beyin, vücutta bilinçli şekilde yapılabilen yaşamsal olayları yönetir. Beynin görevleri arasında;
• Duyu organlarından gelen bilgilerin değerlendirilmesi,
• İskelet (kol-bacak) kaslarının çalıştırılması,
• Öğrenme, düşünme, hafıza, hayal kurma,
• Bilgi üretme, problem çözme, konuşma… bulunur.
b) Beyincik : Kafatasının arka tarafında beyinle omurilik soğanı arasında bulunur. Yapı ve görünüşü beyine benzediği için bu ismi almıştır. Sağlı sollu 2 yarım küreden oluşur ve yüzeyi girintili çıkıntılıdır. Beyincik vücudun denge organı olup düzenli kas hareketlerinin yapılmasını sağlar. Beyincik kulaktaki yarım daire kanalları, ayak tabanındaki ve gözdeki duyu hücrelerinden aldığı uyarıları değerlendirir. Değerlendirme sonucunda beyinle etkileşerek iskelet kaslarının çalışma tempo ve düzenini ayarlar.
• İnsanların ritimsel yürümesi, koşması,
• Kuşların havada ahenkli uçması,
• Balıkların suda düzenli yüzmesi… örnek verilebilir.
c) Omurilik Soğanı : Omurga kemikleri içerisinde beyinle omurilik arasında bulunu. Omuriliğin devamı şeklinde görülüp yapısı beyne benzemez. Dış kısmı düzdür. İç organların yönetimi ile sinirsel iletimde görev yapar. Canlı yaşamı için çalışması şarttır.
• Beyinle omurilik arasında sinirsel bilgi iletimini,
• Kalp, akciğer, bağırsak, mide, damar… gibi iç organların istemsiz çalışmasını,
• Çiğneme, yutma, nefes alma, aksırma… olaylarını kontrol eder.
d) Omurilik : Omurga kanalı içerisinde yer alır. Omurgadaki omur kemikleri, bu sinirsel organı dış etkilere karşı korur. Omuriliğin dış kısmı düzdür. Omurilik sinirleri kafatasından itibaren oturak kemiklerine kadar uzanır. Omurilik vücutta ağaç kökü şeklinde tüm vücuda, sinirsel dallar verir. Vücut ile merkezi sinir sitemi arasındaki bağlantıyı sağlar. Özellikle beyinle bağlantısında bir farklılık görülür. Vücudun sağ tarafını beynin sol tarafına ve vücudun sol tarafını da beynin sağ tarafına bağlar. Çalışması canlı yaşamı için şart olan omurilik;
• Beyin, omurilik, omurilik soğanı ile vücut organları arasındaki sinirsel iletimi,
• Ani ve güçlü etkilere karşı istemsiz tepki gösterilmesi (refleks) olaylarını kontrol eder.

Çevresel Sinir Sistemi

Lifsi yapıdaki sinir tellerinden (hücrelerinden) oluşur. Merkezi sinir sistemi organları ile vücut organları arasında uyarı, emir ve duyuları taşır. Duyu organlarından beyne uyarıları taşırken, beyin ve omurilikten kas ve salgı bezlerine emirleri iletir.

SİNİRLER VE ÖZELLİKLERİ
Merkezi ve çevresel sinir sistemleri yapısal birim olan sinir hücrelerinden oluşur. Sinir hücrelerinin bir adı da nörondur.

Sinir sisteminde milyonlarca nöron bulunur. Nöronlar genel olarak hücre gövdesi ve uzantılar olmak üzere 2 kısımdan oluşur.

• Hücre Gövdesi : Çekirdek, sitoplazma ve organelleri taşır. Sinir hücresinin yönetilmesini ve yaşatılmasını sağlar.
• Uzantılar : Uyarıları alma ve iletme görevini yapar. Uzantılar, 2 çeşit olup kısa ve çok sayıda olanına dentrit, uzun ve bir tane olanına akson denir.

Sinir hücrelerinde taşınan sinirsel bilgilere (mesajlara) uyartı (impuls) denir. Bir sinir hücresi üzerinde uyartıların taşınma hızı sabittir. Sinir sistemindeki duyu nöronları merkezi sinir sistemine uyartıları taşırken, motor nöronlarda merkezi sinir sisteminden organlara doğru uyartıları taşır.
Ayrıca akson üzerindeki mumsu yapıda yağlı miyelin tabakası bulunur. Miyelin tabakası akson ile çevresi arasında yalıtımı sağlayarak uyartıların iletim hızını artırır. Sinir sistemini oluşturan milyonlarca nöron arasındaki bağlantı yerine sinaps denir. Sinapslarda uyartılar kimyasal olarak taşınır. Sinapslar sayesinde tüm sinirler doğrudan yada dolaylı olarak birbirleriyle bağlantı kurar.

Sinir sisteminde görevlerine göre 3 çeşit sinir hücresi bulunur.
Duyu Nöronları : Duyu organlarından beyne bilgi taşır.
Motor Nöronlar : Beyin, beyincik, omurilik, omurilik soğanından vücut organlarına emirleri taşır.
Ara Nöronlar : Beyin, beyincik, omurilik, omurilik soğanının yapısını oluşturur. Bilgi-işlem merkezleri olup sinirsel bilgi değerlendirmesini yaparlar.

Not : Sinirsel bilgiler (uyartılar); nöronların dentrit ve aksonları üzerinde elektriksel değişmelerle iletilirken, nöronlar arasında da kimyasal değişmelerle iletilir.

REFLEKS OLAYI

Duyu organlarına yapılan ani, hızlı ve güçlü uyarılara karşı kaslar, bezler… yardımıyla aynı şekilde tepki gösterilmesine refleks denir. Refleks davranışları bilinçsiz olarak yapılır ve omurilik tarafından yönetilir. Refleks olayı vücudu koruyan bir mekanizmadır.

Refleksler kazanılma şekline göre 2’ye ayrılır.

a) Doğuştan kazanılan (şartsız) refleks : Kişinin kalıtsal yapısında bulunur. Doğumdan itibaren hayat boyu yaşamı etkiler. Nesilden nesile aktarılır.
• Diken batan parmağın çekilmesi
• Diz kapağına vurulduğunda ayağın uzatılması
• Yüksek ışıkta göz bebeğinin küçülmesi
• Gürültülü seste yere kapanma…
b) Sonradan kazanılan (şartlı) refleks : Kişinin kalıtsal yapısından olmayıp öğrenilme sonucu sonradan kazanılır.
• Limon sesini duyunca ağzın sulanması
• Zil sesini duyan köpeklerin ağzının salya çıkarması
• Bisiklet ve araba sürme davranışları

           SOLUNUM SİSTEMİ
  
   


SOLUNUM SİSTEMİ





Solunum sistemikandaki karbondioksit (CO2) gazının oksijen gazı (O2) ile yer değiştirmesini sağlayan sistem.
Solunum sisteminde burun ve ağız yardımıyla dışarıdan alınan havanın içindeki oksijen sırayla yutak, gırtlak ve soluk borusundan geçtikten sonra akciğerlere gelir.Akciğerlerde Bronş ve bronşçuklardan geçerek alveollere gelir. Alveollerden kana geçer. Kan, hücrelere oksijeni taşır. Hücreler bu oksijeni kullanarak enerji elde ederler. Kan yardımıyla karbondioksit, tekrar alveollere gelir. Alveollerin içindeki kılcal damarlarda bulunan karbondioksit bronşçuk, bronş, soluk borusu, gırtlak ve yutaktan geçtikten sonra bu sefer ağız ve burundan çıkar.


Solunum sistemindeki yapı organlar şu organlardan oluşur.
Burun, solunum sisteminin dışarı açılan kısmıdır. Burun içindeki kıllar ve nemli yüzey havanın içindeki tozların tutulmasını sağlar. Ayrıca burun içindeki nemli yüzey ve burun içinin kıvrımlı oluşu soğuk havalarda, havanın ısınarak akciğerlere gitmesini sağlar. Burnun en uç kısmındaki koklama sinir uçları havadaki küçük parçacıklar tarafından uyarılarak koku alma faaliyetini yapar.
Yutak, yutak ağız ve burun boşluğunu, soluk ve yemek borusuna birleştiren kısımdır.
Soluk borusu, yutak ile akciğer arasında kalan 10-12cm uzunluğundaki borudur. Soluk borusunun başlangıç bölümü gırtlaktır. Gırtlakta ses telleri vardır. Ayrıca küçük dil yutkunurken soluk borusunu kapatır. Soluk borusunun iç yüzeyi nemli ve tüylerle kaplıdır. Bunlar soluk borusuna kaçan toz vb. maddeleri yakalayarak öksürük ve balgamla dışarı atar. Soluk borusunun alt kısmı bronş adı verilen iki kola ayrılır. Bronşlardan biri sağ, diğeri sol akciğere bağlanır. Soluk borusu üst üste dizilmiş kıkırdak halkalardan oluşmuştur.
Akciğerler, göğüs kafesi içinde yer alır ve akciğerler solunumun en önemli organlarından biridir. Akciğerler Plevra adı verilen sağlam bir zarla çevrilir. Akciğerleri darbe, basınç gibi dış etkenlerden korur. Akciğerler sağ ve sol olmak üzere iki parçadır. Ayrıca her bir parça lob denilen bölümlere ayrılmıştır. Sağ akciğer üç, sol akciğer ise iki lobdan oluşur. Bronşlar akciğerlere girdikten sonra daha ince dallara ayrılır. Bu ince dallara bronşçuk denir. Bronşçuklar üzüm salkımı şeklinde hava keseleri ile sonlanır. Bu hava keselerine alveol denir. Alveoller akciğer yüzeyinin daha geniş olmasını sağlar. Bu özellik solunumu kolaylaştırır. Hava ile kan arasındaki gaz alışverişi alveollerde yapılır.
Soluduğumuz hava normalde  %21 oksijen, %78 azot, %1 oranında diğer gazları içermektedir. İnsan soluduğumuz havada bulunan  %21 oranındaki oksijenin sadece %5-%6 sını kullanırız.

Solunumun değerlendirilmesi 

Solunum kendiliğinden, sessiz, ağrısız, kolaylıkla gerçekleşir. Solunum sayısı erişkinlerde 15-20 kez/dk, çocukta 20-30 kez/dk, bebekte 30-40 kez/dk arasındadır.
Solunum BAK-DİNLE-HİSSET yöntemiyle saptanır.
Bu soruların yanıtları olumsuzsa ya da ağza - burna ayna veya cam tutulduğunda buharlaşma olmuyorsa solunum yok demektir. Solunum durduğunda dokular oksijenlenemeyeceği için dudaklar ve tırnaklar siyanotiktir (morarmıştır).
Oksijen yokluğunda görülebilecek sorunlar şunlardır.
  • 0 -1. dakikada kardiyak hassasiyet (aritmi vb.)
  • 1 -4. beyinde hasara eğilim
  • 4 -6. beyin hasarı başlar
  • 6 -10. beyin hasarı artar
  • 10 + geri dönüşsüz beyin hasarı


             HAREKET VE DESTEK SİSTEMİ




 Vücudunuzun dik durması ve hareket etmesi, destek ve hareket sistemleri sayesinde mümkün olur. Bu sistemler, iskelet ve kas sisteminden meydana gelir.
İSKELET SİSTEMİ
Vücuda şekil veren, iç organları koruyan ve  desteklik sağlayan yapıya iskelet denir.
İskeletin Görevleri:
• Vücuda destek olur, dik durmasını sağlar.
•   Kasların yardımıyla vücudun hareket etmesini sağlar.
• İç organları korur, kas ve iç organlara tutunma yüzeyi sağlar.  
• Fosfat, magnezyum, potasyum ve en çok kalsiyum minerallerini depo eder. 
•  Alyuvar ve akyuvar gibi kan hücrelerini üretir.
İskeletinin Kısımları:
İnsan iskeleti, 207 kadar kemikten meydana gelir. Baş, gövde ve üyeler (kol, bacak) olmak üzere üç bölümde incelenir.
Baş İskeleti: Kafatası ve yüz kemikleri, baş iskeletini oluşturur. Kafatası içinde beyin korunur. Baş iskeletinde sadece alt çene kemiği oynar eklem yapar.
Gövde İskeleti: Omurga ve göğüs kafesinden oluşur. Omurga; “omur” adı verilen kemiklerin üst üste dizilmesinden meydana gelir. Omur kemiklerinin ortasında yer alan deliklerin meydana getirdiği kanal içinde omurilik siniri vardır. Omurga, sırt bölgesinde boyundan kuyruk sokumuna kadar uzanır. Göğüs Kafesi: Sırt omurları, kaburga kemikleri ve göğüs kemiğinden oluşur. Akciğer ve kalbin korunduğu bölümdür.
Üyeler: Kollar ve bacaklardır. Kollarda; pazı, ön kol, dirsek, bilek, tarak ve parmak kemikleri vardır. Bacakta; uyluk, diz kapağı, baldır, kaval, bilek, tarak ve parmak kemikleri bulunur.
Kemik Çeşitleri
Kemikler üç grupta incelenir. Uzun, kısa ve yassı kemikler.
Uzun Kemik: Kol ve bacaklarda bulunan kemiklerdir. Yapısında kemik zarı, sıkı kemik dokusu, süngerimsi kemik doku, kemik kanalı, sarı ilik bulunur. Süngerimsi dokuda ise kırmızı kemik iliği bulunur. Boyları enlerinden uzun kemiklerdir. Pazı, ön kol, dirsek, uyluk, kaval, baldır ve parmak kemikleri uzun kemiklerdir.

Kısa Kemik: Omurlar, el ve ayak bilek kemikleri kısa kemiklerdir.
Yassı Kemik: Yassı görünüşte olan kemiklerdir. Kafatası, kalça, leğen, göğüs kemiği ve kaburgalar yassı kemiklerdir.
Eklemler
İki ya da daha fazla kemiğin birbirine bağlanmasıyla oluşan yapıya eklem denir. Eklemler, kaslarla birlikte hareketi sağlar. Üç çeşit eklem vardır.
Oynamaz Eklem: Kemiklerin birbirine sıkıca bağlandığı hareketsiz eklemlerdir. Kafatası kemikleri arasında ve kuyruk omurları arasında bulunan eklemler
Yarı Oynar Eklem: Hareketi sınırlı olan eklemlerdir (Omurlar arası eklem).
Oynar Eklem: Vücudun hareketini sağlayan eklemlerdir. Omuz eklemi, kalça eklemi, kol ve bacaklardaki eklemler).        





  






  

BİTKİSEL ORGANLAR

A. TOHUMLU BİTKİLERİN TEMEL KISIMLARI

Karasal bitkiler iki organ sistemine sahiptir. Toprakların su ve mineral alınmasını sağlayan toprak altı kök sistemi ve gövde, dal, yaprak, meyve vb. taşıyan toprak üstü sürgün sistemidir.

B. BİTKİSEL DOKULAR

Dokular aynı görevi yapmak üzere özelleşmiş hücre topluluklarıdır. Bitkilerde büyüme, bölünür doku tarafından yeni hücrelerin oluşturulması, oluşan hücrelerin büyümesi ve gelişmesi şeklinde gerçekleşir. Yüksek yapılı bitkilerde dokular dört gruba ayrılır.

1. Meristem Doku

Sürekli bölünebilme yeteneğinde olan meristem doku hücreleri, bol sitoplâzmalı, büyük çekirdekli, ince çeperli, hücreler arası boşlukları olmayan kofulsuz ya da küçük kofullu, metabolizma hızları yüksek hücrelerdir. En önemli özellikleri mitoz bölünmeyle çoğalmalarıdır.
meristem doku çeşitleri
Uç meristem: Kök ve gövde büyüme noktalarında bulunur, bitkinin boyuna büyümesini sağlar.
Yanal meristem: Kök ve gövde büyümesinde bulunur, bitkinin enine büyümesi ve kalınlaşmasını sağlar.
Primer meristem: Bölünme yeteneklerini kaybetmemiş hücrelerdir, bitkinin kök ve gövde uç kısımlarında bulunur.
Sekonder meristem: Bölünme yeteneklerini kaybetmiş hücrelerin tekrar bölünme yeteneği kazanması ile oluşur. Bitkinin kök ve gövdelerinde iletim demetlerinin oluşmasıyla enine büyümeyi sağlayan kambiyum ve odunsu bitkilerde mantar tabaka içinde yer alan mantar kambiyumu sekonder meristeme örnektir.

2. Temel Doku

Temel dokuda, parankima, kollenkima ve sklerenkima hücreleri bulunur.
Parankima
Diğer bitkisel dokuların arasını doldurarak onları birbirine bağlar ve desteklik sağlar. Hücreleri genellikle canlı, ince çeperli ve bol sitoplâzmalıdır. Görevlerine göre dörde ayrılırlar.
1. Özümleme Parankiması: Terleme, fotosentez ve solunum gibi önemli metabolik olayların gerçekleştiği dokudur. Hücreleri bol kloroplast taşır.
2. Depo Parankiması: Bitkinin kök, gövde, meyve ve tohum gibi organlarında bulunur. Su ve besin depolar.
3. İletim Parankiması: Fotosentez yapan dokularla iletim demetleri arasında bulunur. Bu iki doku arasında su ve besin iletimi sağlar.
4. Havalandırma Parankiması: Hücreler arası boşlukları fazla olan bu doku çoğunlukla bataklık bölge bitkileri ve su bitkilerinde bulunur. Havanın depolanmasını sağlayarak gaz alışverişini sağlar.
Kollenkima
Bitkilerin büyüme özelliği gösteren kısımlarında bulunan ve bitkiye desteklik sağlayan dokulardır. Hücreleri canlı, bol sitoplâzmalı, çekirdekli ve kalın çeperlidir. Köşe ve levha kollenkiması olarak ikiye ayrılır.
Skelerenkima
Bitkinin büyüme özelliğini kaybetmiş kısımlarında bulunan ve bitkiye desteklik sağlayan dokulardır. Sitoplâzma ve çekirdeklerini kaybetmiş ölü hücrelerden oluşur. Skelerenkima dokusu, hücre şekillerine göre lifler ve taş hücreleri olarak ikiye ayrılır.

3. İletim Doku

Damarsız bitkiler dışında tüm karasal bitkilerde bulunur. İletim dokusu ksilem (odun borusu) ve floem (soymuk borusu) olmak üzere iki kısımdan oluşur.
Ksilem: Meristem doku hücrelerinin üst üste gelerek zamanla çekirdek ve sitoplâzmalarını kaybetmesi ile oluşur. Ksilem topraktan alınan su ve suda çözünmüş madensel tuzların gövde ve yapraklara taşınmasını sağlar.
Floem: Tek sıra halinde uç uca dizilmiş canlı hücrelerden oluşur. Çekirdeksiz, sitoplâzmalı kalburlu hücreler ve çekirdekli, bol sitoplâzmalı arkadaş hücrelerden oluşur.
Kalburlu hücrelerin birbirine komşu çeperlerinin yer yer erimesi sonucu kalburlu borular oluşur. Floemde organik bileşikler çözelti halinde çift yönlü taşınır.
Bitkilerde Floem ve Ksilemde Madde Taşınımı

4. Örtü Doku

Bitkinin kök, gövde, yaprak ve meyvelerin üzerini örten dokudur. Epidermis ve peridermisten oluşur.
Epidermis
Bitkinin dış yüzeyini kaplayan ve tek sıralı hücrelerden oluşan canlı dokudur. Hücreleri büyük kofullu, az sitoplâzmalı ve kloroplastsızdır. Hücrelerin dış yüzeyinde mumsu maddeden oluşan kutikula tabakası bulunur. Bu tabaka su kaybını önlediğinden nemli ortam bitkilerinde ince, kurak ortam bitkilerinde kalındır.
Epidermis hücreleri farklılaşarak stoma, hidatot, tüy, emergens (diken) gibi yapılar oluşur.
a) Stoma: Yaprak ve genç gövde epidermisinde stoma adı verilen açıklıklar bulunur. Stomalar bitkilerde kontrollü gaz alışverişini sağlar. Kloroplast taşıdığı için fotosentez yapar.
b) Hidatot: Nemli bölge bitkilerinde yaprak kenarlarında bulunur. Havanın neme doygun olduğu durumlarda damlama (gutasyon) ile suyun atılmasını sağlar.
c) Tüyler: Epidermis hücrelerinin hücre dışına doğru oluşturdukları stoplazmik uzantılardan oluşur. Tüyler; kökte emme, sarmaşıkta tutunma, ısırgan otunda savunma, nanede salgılama, gibi görevler yapar.
d) Emergensler (dikenler): Epidermis ve epidermis altı dokuların farklılaşmasıyla oluşur. Bitkinin kendini savunmasını sağlar.
Peridermis:
Çok yıllık bitkilerin kök ve gövdelerinin üzerinde bulunur. Periderm hücreleri ölüdür, çeperlerinde suberin birikir. Süberin, bitkinin su kaybını önler.
Peridermiste gaz alışverişi lentisel (kovucuk) adı verilen açıklıklarla sağlar. Letiseller ölü hücrelerden oluşur.
Bitkilerde bazı metabolizma ürünleri (reçine, eterik yağ, enzim, kauçuk, lateks v.b) salgı elemanları tarafında dışarı verilir ya da depolanır. Salgı hücreleri, canlı, bol stoplazmalı, büyük çekirdekli golgi organeli bakımında zengindir. Salgı hücrelerinin ürettiği salgılar tozlaşma, mikroorganizmalarından korunma, hücre dışı sindirimi sağlama, bitkiyi çürümekten koruma gibi işlevler yapar.

C. KÖK

Bitkiyi toprağa bağlayarak su ve suda çözünmüş minerallerin alınmasını sağlayan organdır. Tohum çimlendiğinde embriyonik kök gelişerek ana kökü, ana kökte dallanarak yan kökleri meydana getirir.
Kök ucu dört bölümde incelenir. Kökün ucunda zarar görmesini önleyen kaliptra, büyüme konisinin bulunduğu hücre bölünme bölgesi, kökün uzanmasını sağlayan uzama bölgesi, kök emici tüylerinin bulunduğu olgunlaşma bölgesinden oluşur.
Genç kökün epidermis tabakası altında kalın bir korteks tabakası bulunur. Korteksin iç kısmında ise endodermis tabakası bulunur. Kökün merkezinde iletim demetlerini kaplayan bölüm merkezi silindirdir. Çok yıllık bitkilerde ksilem ve floem arasında kambiyum bulunur. Kambiyum hücreleri bölünerek kökün enine büyümesini, kalınlaşmasını sağlar.
Kökün enine boyuna kesiti
Kökün enine boyuna kesiti

1. Kökün Çeşitleri

Kökler yapı ve görevlerine göre ikiye ayrılır.
Saçak kök: Bu kök tipinde ana kök, yan köklerle aynı kalınlık ve aynı uzunluktadır. Soğan, mısır kökü örnektir.
Kazık kök: Bu kök tipinde ana kök iyi gelişmiş ve toprağın içine doğru uzamış, yan kökler az gelişmiştir. Fasulye, havuç kökü örnektir.

Ç. GÖVDE

Toprak üstü organlar ve kök arasında, su, mineral ve organik bileşiklerin taşınmasını sağlar.
Gövdeler çiçek, yaprak ve meyveleri taşır. Bazı bitkilerde besin depo eder ya da fotosentetik organlar olarak görev yaparlar.
Gövde yapısına göre otsu ve odunsu olmak üzere ikiye ayrılır.
Otsu gövdeli bitkiler tek çenekli ve çift çenekli olarak iki grupta incelenir. Tek çenekli otsu bitkilerde kambiyum bulunmaz, iletim demetleri dağınıktır. Çift çenekli otsu bitkilerde iletim demetleri halka oluşturacak şekilde, dizilmiştir. Floem ve ksilem arasında kambiyum bulunur.
İletim Demetleri
Mısır, buğday, lale v.b otsu tek çenekli bitkilere, ayçiçeği, fasulye, papatya v.b otsu çift çenekli bitkilere örnektir.
Ağaç, çalılar v.b çok yıllık bitkilerde odunsu gövde bulunur. Odunsu gövdeli bitkilerde kambiyum her büyüme mevsiminde gövdeyi saran yeni bir sekonder ksilem tabakası meydana getirir. Bu tabaka büyüme halkasını oluşturur ve gövdenin çapının artmasını sağlar. Ağaçlar genellikle ilkbaharda büyümeye başlar ve büyüme sonbaharda durur. İlkbaharda oluşan halka açık renkli, sonbaharda oluşan halkalar koyu renklidir. Aynı yıl oluşan açık ve koyu halka ağacın bir yaşını gösterir. Bu halkalar her yıl artar.
Otsu tek çenekli bitkilerde yalnızca primer büyüme görülürken bazı otsu çift çenekli ve odunsu bitkilerde hem primer hem de sekonder büyüme görülür.

D. YAPRAK

Bitki gövdesi üzerinde bulunan genellikle klorofil taşıyan organlardır. Fotosentez, solunum, terleme, besin ve su depo etme gibi önemli görevleri vardır. Yaprakların dizilişleri, şekilleri ve büyüklükleri farklılık gösterir. Yapraklar, gaz alışverişinin yapıldığı, yassılaşmış, genişlemiş yeşil renkli yaprak ayası ve yaprak ayasını gövdeye bağlayan yaprak sapı olmak üzere iki kısımdan oluşur. Yaprak ayası çöl bitkilerinde küçülmüş veya dikene dönüşmüştür.
Mısır, buğday gibi bazı bitkilerde yaprak sapı bulunmaz. Tek çenekli bitki yapraklarında paralel damarlanma, çift çenekli bitki yapraklarında ise ağsı damarlanma görülür.
Bir yaprak, bir tek yaprak ayasından oluşuyorsa basit yaprak; iki ya da daha fazla yaprakçıktan oluşuyorsa bileşik yaprak olarak adlandırılır.
Yapraktan enine bir kesit alındığında alt ve üst yüzeyleri kloroplast bulunmayan tek sıralı epidermis hücreleri bulunur. Epidermis yüzeyi kütikula tabakasıyla örtülüdür. Epidermis hücreleri arasında stomalar yer alabilir.
İki epidermis arasında yaprak damarları ve parankima dokusunun bulunduğu mezofil tabakası yer alır.
Mezofil tabakasında kloroplastlı palizat ve sünger parankimaları bulunur, fotosentez yapan dokulardır.
Yaprağın Enine Kesiti
Yaprağın Enine Kesiti

CANLILAR

BALIKLAR
 
Kıkırdaklı Balıklar (Chondricthyes)
 
Kemikli Balıklar(Osteichthyes)

 
 
 


HAYVANLAR

OMURGALI  HAYVANLAR

Genel olarak kafatası olan hayvanlardan omurgası olanlara omurgalılar denir. Omurga kafatasının arka tarafından başlayıp, kuyruk sokumuna kadar uzanan 33 parça omurdan oluşan bir kemik zinciridir. İçerisinde omurilik bulunur. Omurgadan bütün vücuda çevresel sinirler dağılır. Omurgalılar beş şubeye ayrılır.
 
BALIKLAR
Köpek balığı, alabalık, sazan, levrek.
KURBAĞALAR
Kara kurbağası, su kurbağası
SÜRÜNGENLER
Yılan, kertenkele, timsah
KUŞLAR
Serçe, karga, bülbül, şahin
MEMELİLER
İnsanlar, maymunlar, balinalar, yunuslar
 
 
PİSCES

Solungaçları ile solunum yapan, vücut ısıları çevreye bağlı olarak değişen, soğuk kanlı, yürekleri çift gözlü, çoğunun vücudu pullu, genellikle yumurta ile üreyen, suda yaşayan omurgalı hayvanların genel adı. Bir kulakçık ve karıncıktan meydana gelen kalplerinde daima kirli kan bulunur. Kalpten çıkan kirli kan solungaçlarda temizlendiğinden, vücutta temiz kan dolaşır. Ağızdan alınan sun, solungaçlardan dışarı atılırken suda çözülmüş oksijen, osmozla kana verilir. Bu arada suda bulunan besinler ise yutulur. Köpek balıklarında su hem ağızdan hem de ilk solungaç yarığından alınır. Tuzlu su balıkları su içtikleri halde, tatlı su balıkları su içmezler. Gerekli su ihtiyaçlarını solungaç zarlarından osmozla alırlar. Deniz balıkları içtikleri suyun tuzunu böbrekle değil, solungaçları ile ayırır. Balıklarda göğüs ve karın yüzgeçleri çift, sırt, kuyruk ve anal yüzgeçleri tektir.
Balıkların harekette önemli rol oynayan değişik kuyruk tipleri mevcuttur. Çatallanmış kuyruk tipine “difiserk”, çatallı olup eşit parçalı olana “homoserk”, köpek balıklarında olduğu gibi çatalları eş olmayan kuyruk tipine de “heteroserk” denir.
Balıklar omurgalı canlılar içerisinde sayıca en fazla olanıdır. Çalışmalarda balık türünün 40.000 kadar olduğu söylenmektedir.
Balıkların günümüzde sportif ve akvaryumdaki değeri yanında büyük bir protein kaynağı olması ticari değerini arttırmaktadır. Balıkların yeryüzündeki dağılımları o kadar geniştir ki, sıcak tropikal sularda, acı sularda, tatlı sularda, ışığın ulaştığı dağ derelerinde veya insanların henüz ulaşamadığı oldukça karanlık ve derin sularda yaşayabilmektedir. Üç türlü beslenme görülür. Herbivor (otçul), karnivor (etçil) ve omnivor (hem et hem de bitkisel besin yiyenler). Yalnız çenelerinde değil, bütün ağız boşluklarında ve yutaklarında sıralanış ve şekil olarak birbirinden farklı birçok diş bulunur. Bu genelde beslenme şekillerine göredir. Bazılarında farinks (yutak) dişleri gelişmiştir. Yalnız Mersin balıklarında ve Demet solungaçlılarda diş bulunmaz.
Balıklar nasıl yüzer?           
            Her balık vücudunun elastikiyeti cinslere bağlıdır. Mesela; yılan balığı vücudunu bir yılan gibi hareket ettirebilir. Bütün balıklar kuyruklarını her iki yana da hareket ettirebilir.  Kuyruk her iki yana hareketi sırasında geri ve yandaki suyu iter. Suyun bu hareketlere olan tepkisi balığın ters yönde hareket etmesine sebep olur. Kuyruğun başka bir vazifesi de balığın yana yatmasını önlemektir. Bunun yanı sıra hareket yönünde sabit kalmasını sağlar. Yüzgeçlerin açısının değiştirilmesi ile balık aşağı ve yukarı yüzebilir. Bu mekanizma ayrıca uçaklardaki gibi işler. Ön yüzgeçler hızı düzenleme yönünden fren etkisine sahiptir. 
Balığın besin değeri:
            Balık etinin besleme özelliği fazladır.  Çünkü, kasaplık hayvan etine nazaran yağ oranı düşük, protein oranı yüksektir. Ayrıca vitamin bakımından da zengindir.  Bilhassa A ve B vitaminleri fazladır. Balığın önemli diğer bir özelliği de fosfor bakımından zengin bir besin maddesi olmasıdır.
 
 
 
 
 


3 Nisan 2014 Perşembe

BİTKİLER


BİTKİLER ALEMİ

 
 


   
→Genellikle ototrof canlılardır.
→Tam parazit bitkiler  hariç (canavar otu, küsküt otu, cin saçı...) hepsi fotosentez yapar.


→Hücre çeperi selülozdan yapılmıştır.
→Glikozu nişasta şeklinde depolarlar.
→Çiçeksiz bitkiler hariç sentrozom organeli taşımazlar.
 
 

BİTKİLERİN SINIFLANDIRILMASI
   
 
 
 
Bitkiler alemi; tohumsuz ve damarlı tohumlu bitkiler olmak üzere 2 şubeye ayrılır.
 
  •  TOHUMSUZ(ÇİÇEKSİZ) BİTKİLER
→Çiçek taşımadıklarından tohum oluşturmazlar.
→Hepsi fotosentez yapar.
→Eşeysiz üremeleri sporla, eşeyli üremeleri döl almaşı ile gerçekleşir.
 
 
Tohumsuz bitkiler; damarsız ve damarlı tohumsuz bitkiler olmak üzere iki alt şubeye ayrılır.


 
Damarsız tohumsuz bitkiler:
 
→İletim demeti taşımazlar.
→Gerçek, kök, gövde ve yaprak taşımazlar.
Rizoit adı verilen, kök benzeri yapılar taşırlar.
 
Örnek: Ciğer otları ve  kara yosunları
 
 

Damarlı tohumsuz bitkiler:

 
→İletim demeti taşırlar.
→Gerçek, kök, gövde ve yaprak taşırlar.
Rizom adı verilen toprak altı gövdeleri bulunur.
 
Örnek: Kibrit otları, at kuyrukları ve eğreltiler
 
  • DAMARLI TOHUMLU(ÇİÇEKLİ) BİTKİLER
 
→Gelişmiş bitkiler olup, çiçek ve tohum oluştururlar.
→Tam parazit olanları hariç, hepsi fotosentez yapar .
→Gerçek kök, gövde ve yaprakları vardır.
İletim demetleri taşırlar.
 

Tohumlu bitkiler; açık tohumlular ve kapalı tohumlular olmak üzere 2 alt şubeye ayrılır.
 
   Açık tohumlular:
 
 
 
→Gerçek çiçek taşımazlar.
Basit yapılı bir çiçeğe sahiptirler. (çamlarda çiçek kozalaktır)
→Tohumları, çiçek yapraklarının altında bulunur.
Ovaryum taşımadıklarından meyve oluşturmazlar.
Genellikle iğne yapraklıdırlar.
→Yaprak dökmeyen çok yıllık bitkilerdir.
Otsu formları yoktur.
Çift döllenme görülmez.
→Endosperm haploit (n) kromozom taşır.
→Kambiyum taşıdıklarından enine kalınlaşma görülür.
İletim demetleri düzenlidir. (açık iletim demeti)
→Kazık kök taşırlar
→Çok çeneklidirler.
 
Örnek: Çam, ardıç, köknar, ladin, servi

Kapalı tohumlular:
 
→Gelişmiş yapılı çiçek taşırlar.
→Ovaryumun taşıdıklarından meyve oluştururlar.
→Tohumları meyve içinde bulunur.
Endospermleri triploit (3n) kromozomludur.
 
 
Kapalı tohumlu bitkiler; tek çenekli ve çift çenekli bitkiler olmak üzere 2 sınıf altında incelenirler.
 
TEK ÇENEKLİLER(MONOKOTİLEDONLAR)
 
 
→Genellikle tek yıllık otsu bitkilerdir.
→Tohumlarında tek çenek bulunur.
→Kambiyumları bulunmadığından enine kalınlaşma görülmez.
→İletim demetleri dağınıktır. (kapalı iletim demeti)
Yaprakları paralel damarlıdır.
Genellikle yaprak sapı bulunmaz.
→Saçak kök taşırlar.

 
Örnek: Tahıllar, soğanlı bitkiler, muz ağacı, zencefiller, orkideler, palmiyegiller, ananas, papirüs, şeker kamışı
 
 
 

ÇİFT ÇENEKLİLER(DİKOTİLEDONLAR)
 
→Genellikle çok yıllık odunsu bitkilerdir.
→Tohumlarında iki çenek bulunur.
→Kambiyumları bulunduğundan enine kalınlaşma görülür. (çok yıllık olanlarında)
İletim demetleri düzenlidir. (açık iletim demeti)
Yaprakları ağsı damarlıdır.
Yaprak sapı taşırlar.
→Kazık kök taşırlar.
 
 
Örnek: Bitkilerin büyük bir kısmı çift çeneklidir. (Baklagiller, Turunçgiller, gülgiller, Elma, armut, kayısı, nar, erik…)